2050 yılında balık türlerinin çoğunun soyu tükenmiş olacak

Yunuslara Özgürlük Platformu ve Vegan Derneği’nden Öykü Yağcı, 24 Saat gazetesine verdiği demeçte, hayvan hakları savunucularının bile bazen görmezden geldiği balıkların bilinmeyen özelliklerini ve günümüzde en fazla sömürülen hayvan türleri arasında yer aldıklarını vurguladı. Kimi zaman artık AVM’lerde de yer alan büyük tematik akvaryumlara kimi zaman evlerdeki akvaryum ya da fanuslara hapsedilen balıklar, deney laboratuvarlarında da en fazla sömürülen hayvanlar arasında yer alıyor. Her yıl milyarlarca balığın “ton” olarak verilere geçerek, çeşitli amaçlarla kullanılması ise bilim insanlarına göre 2050 yılına gelindiğinde çoğu türün yok olmasıyla sonuçlanacak. Deniz ekositemi için büyük önemi olan balıklar, yüz ifadesi ya da kürk taşımadıkları için hissiz ya da acıdan muafmış gibi algılansa da, bilim aksini söylüyor. Yağcı, bu deniz canlılarının nasıl sömürüldüğünü 24 Saat gazetesine anlattı.

Haber: Sultan Yavuz – Muhabir: Ahmet Ertüm – 24 Saat Gazetesi, 23 Eylül 2021

Her yıl milyarlarca balığın, yaşam alanlarında avlanıp gıda olarak tüketilmesi ya da egzotik ortamlarından koparılarak, “süs” , “eğlence” “eğitim” gibi adlarla bazen tematik bir akvaryuma bazen bir parka bazen de evlerde küçük bir fanusa kapatılmaları sonucunda, deniz ekosistemi ciddi zarar görüyor. Bilim adamlarına göre 2050 yılına gelindiğinde, denizlerdeki çoğu balık türünün soyu tükenmiş olacak…

Yunuslara Özgürlük Platformu ve Vegan Derneği’nden Öykü Yağcı’ya göre, balıklar yeryüzünde insan eliyle en fazla sömürüye maruz bırakılan hayvan türlerinden biri ama buna rağmen yaşadıkları acılar ya bilinmiyor ya dikkat çekmiyor ya da önemsenmiyor. Çünkü hayvana şiddet veya işkence fiillerinden bahsederken, çoğu zaman sokaktaki hayvanlar, sirkler, hayvanat bahçeleri, deniz parkları ve avcılar ile yaban hayvanları akla geliyor. Nadiren de olsa üretim çiftlikleri ve mezbahalar da akla geliyor fakat ne yazık ki sesini duyuramayan, yüz ifadeleriyle acılarını belli edemeyen balıklar, çoğu hayvan türlerine göre daha geri planda kalıyor.

Oysa trilyonlarca balık her gün gıda sektöründe, spor uğruna, deney laboratuvarlarında, irili ufaklı hobi amaçlı veya tematik akvaryumlara satılmak üzere kötü muamele görüyor. Dünyanın bir diğer ucuna naklediliyor ve öldürülüyor, bunların arasında somon balıklarından köpek balıklarına, kefalden beta balıklarına kadar neredeyse tüm balık türleri farklı endüstrilerde insan menfaati için sömürüye maruz bırakılıyor. Mesela kemirgenlerden sonra deney laboratuvarlarında en fazla sömürülen hayvanlardan biri de balıklar… 

“Hâlâ balıkların da hayvan olduğunu göremiyoruz” 

Günümüzde balıkların da acıyı hissedebildiğine dair çok sayıda bilimsel kanıt olsa da, balıklar hissiz ve duyarsız canlılar olarak algılanıyor ve hayvan haklarına yönelik söylemlerde ve yasal düzenlemelerde bile çoğu zaman kapsam dışı bırakılıyor.

Yağcı, “Balıkları düşündüğümüzde aklımıza hemen ya besin olarak ya omega 3 kaynağı ya da akvaryumlar için egzotik tür, pet ve deney hayvanı olarak geliyor ve bu amaçla da avı ve ticareti yapılıyor. Ancak balıklar amaçsız, basit ve anlık yaşmalar sürmüyor, düşündüğümüz gibi ve yalnızca besin zincirindeki yeriyle de var olmuyor. Örneğin veganlar ‘Hayvan yemiyorum’ dediğinde, ‘Peki balık da mı yemiyorsun?’ diyen çok kişi çıkıyor. Hâlâ balıkların da hayvan olduğunu göremiyoruz ve kürk yerine pulları olduğu için, gözlerini kırpmamaları veya yüz ifadelerinin olmaması, çoğu insanda, evlerde ve sokakta birlikte yaşadığımız kedi, köpek gibi şefkat ve bakım verme duygusu da uyandırmıyor. Balıklarla aramızdaki yaşam alanı ve fiziki farklılar maalesef onlarla empati kurulmasını zorlaştırıyor. Yasal düzeyde de neredeyse hiç bir koruma statüteleri yok. Her yıl bir trilyon balık denizlerden canlı yakalanarak öldürülüyor. 37 ila 120 milyar arası balık da yetiştirildikleri balık çiftliklerinde katlediliyor” dedi. 

Balıkların yok olması deniz ekosistemini ciddi ölçüde etkiliyor 

Balıkların yok olmasının deniz ekosistemini de ciddi ölçüde etkilediğini çünkü besin zincirinde her bir canlının önemli bir yeri olduğunu söyleyen Yağcı, dünyanın her yerinde balıkların “ton” ile ifade edilerek, onların birey olma durumlarını arka plana attığını belirtti. Balıkların da bir çok canlı gibi acıyı ve korkuyu hissedebildiklerini, artak av stratjileri geliştirerek, alet kullandıklarını ve birbirlerine destek olduklarını vurgulayan Yağcı, balıkların aynı zamanda farklı ortamlara çok kolay adapte olarak, evrimleşebildiklerini ve kendilerini de birbirlerini tanıyabildiklerini belirtti. Yağcı şunları söyledi: “Mesela tropik bir balık türü olan ‘cleaner wrasse’ sadece aynadaki yansımasına tepki vermekle kalmıyor, aynı zamanda kendini tanıdığının net bir göstergesi olarak da aynaya bakarak vücudundaki lekeleri gidermeye çalışıyor. Biz balıkları birbirinden farksız görürken balıklar da diğer bireylerin kimler olduğunu saptayıp birbirlerini tanıyorlar. Kendi dilleri ve iletişim yolları var. İnsanların ancak özel ekipmanlarla duyabileceği düşük frekanslı gıcırtılarla konuşuyorlar. Beden ve işaret diliyle de anlaştıkları biliniyor. Örneğin, istilacı bir tür olarak adlandırılan aslan balıkları, sırt yüzgeçlerini dalgalandırarak ava katılmaları için diğer balıklara mesaj gönderiyor. Büyük mercan orfozları çoğu zaman müren gibi ince balıkları harekete geçirerek kıyıda köşede gizlenen balıklara karşı işbirliği yapıyor. Oysa biz bu ciddi avlanma stratejilerini sadece balina ve yunuslarda biliriz.”

Bazı derin deniz balıkları 30 yıldan fazla yaşıyor 

Balık türü sayısının diğer hayvan türlerine nazaran daha fazla olduğunu ve araştırmalara göre 33 bin 600 balık türü olduğunu kaydeden Yağcı, 1997 ve 2007 arasında 279 yeni balık türü bulunduğunu ve keşfedilmeyen türler olduğunu söyledi. Ancak ekosistemin zarar görmesiyle bunun azaldığını kaydeden Yağcı, her balık türünün ekosistemde önemli bir rolü ve kendi amaçları olduğunu vurguladı. Yetişkin balık türlerinin en küçüğü olan 8 milimetrelik goby balığının çok zeki olduğunu ve zekanın mutlaka beyin ameliyatı yapmak ya da matematik işlemi çözmek anlamına gelmediğini ifade eden Yağcı, “Goby hayatta kalmak üzere zekâ geliştiriyor ve gelgit sonrası birinden diğerine sıçrayıp avcılardan kaçabiliyor. Goby, gelgit yükseldiğinde yüzerken alttaki topografiyi ezberleyerek, zihinsel bir harita oluşturuyor ve çalışmalar bu bilgileri 40 gün sonra da hatırlayabildiğini gösteriyor” diye konuştu.

Bazı derin deniz balıklarının 30 yıldan fazla yaşadığını, turuncu imparator balığının ise 150 yaşadığını kaydeden Yağcı, balıkların da tıpkı şempanzelerin taş kullanabilmesi gibi, kabuklu canlıları kayaya çarparak açabildiklerine dikkat çekti. Balıkların aynı zamanda iyi ebeveynlik de yaptıklarını ifade eden Yağcı, “Bazı türler dışında ve akvaryum gibi stres altında olmadıkları takdirde yavrularını çok iyi koruyorlar.

Metis Yayınevi’den yeni çıkan “Balıkların Bildikleri” isimli kitabı herkese öneriyorum” diye anlattı. 

“Balıkların ve pek çok hayvanın sömürülmesinin faili petshoplar” 

Balıkların ve pek çok hayvanın sömürülmesinin failinin petshoplar ve egzotik hayvan ticareti olduğunun altını çizen Yağcı, bu mekânlara hükümet tarafından izin verildiğine işaret etti. Balıklara dair uluslararası sözleşmelerin dar olduğunu ve kimi balıklar korunurken kiminin bu kapsama alınmadığını dile getiren Yağcı, yurt dışından ithal edilen bir türün de Ankara Nata Vega AVM ile İstanbul Forum AVM’ye satıldığını öğrendiklerini söyledi.

“Petshoplar, cansız varlıklar gibi muamele ediyor, düşünmemiz gereken bu hayvanların hissedebildiği ve doğasından koparılmama hakkı, bizim gibi aileleriyle özgürce dolaşabilmesi, aldığımız her süs balığıyla bu ticarete yardım ediyoruz, günler boyunca çok uzun yolculuklarda ölüyorlar ve birçoğu da vahşice yakalanıyor, daracık, pis yerlerde yetiştiriliyor. Üretilseler bile özgürlüklerinden mahrum bırakılıyorlar” diyen Yağcı, bazı örnekler verdi:

“Ağustos 2019 yılında İstanbul Forum AVM’deki Sea Life akvaryumuna ait ticari bir araç Saroz körfezinde, özel çevre koruma bölgesinde aracına deniz canlısı alırken jandarma tarafından yakalandı. Avlanmanın yasak olduğu bu koruma bölgesinden deniz suyu aldıklarını iddia etseler de, gerçek ortaya çıkarıldı. Biz de Yunus Parkları Kapatılsın Platformu olarak basın bülteni yayınladık, suç duyurusunda bulunduk. Ancak ceza verilmedi…

Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olduğu dönem, 2011 yılında da İstanbul Florya’da akvaryum açıldı ve ilk üç gün ücretsiz olunca izdiham yaşandı. Görevlilerin flaş kullanılmaması yönündeki uyarısı dikkate alınmadığı için yüzlerce balık hayatını kaybetti…

Büyük köpekbalıkları da bazı dalış okullarında gösteri amaçlı kullanılıyor, oysa en duyarlı olması gereken onlar değil mi? Bu hayvanlar yapay ortamlarda doğal davranışlarını da yapamıyor, yaşamlarının temel gereksinimlerinden bile mahrum oluyorlar, istediğiniz kadar kaya ya da mercan koyun içine… Bu hayvanlar petshoplarca getiriliyor ve petshoplar kredi kartıyla doğayı AVM ve evlere hapsediyor. Cansız nesne gibi satmak insanlık dışı, sona ermeli…

AKP, Hayvanlar Koruma Kanunu’nda yaptığı düzenlemeyle toplumsal muhalefeti yok sayarak, hayvan hakları örgütlerinin sesini duymayarak, ne evcil hayvan satışı ne de egzotik türlerin satışını yasakladı. Petshoplara yasak gelmedi, oysa kanunun hazırlanma sürecinde biz yüksek bir beklentiyle çağrı yaparken bizimle görüştüler, meğer arka palanda petshop sahipleriyle görüşerek, buraları açmayı kolaylaştıran yasal düzenleme yaptılar. Bu süreçte, hayvanat bahçesi açma, spor ve eğlence hayvanları eğitimi konusunda girişimde bulunmak isteyen kişi ve kurumlara KOSGEB desteği açıkladılar ve doğal yaşam parkı adı altında teşvik ettiler.

Tematik akvaryumlar, hayvanat bahçeleri kapsamında görülüyor ve AVM’lere taşınmasıyla tüm bu hayvan hapishanelerinin sayısı AKP döneminde arttı. Hangi hükümet olursa olsun, aynısını söylerdik.” 

7D ve 3D Teknolojisi ile hayvansız tematik parklar 

Yağcı, tematik akvaryumların dünya çapında popüler olduğunu ancak petshoplarda hayvan satışı yasaklayan ülkeler olduğunu belirterek, alternatif bir yöntem önerdi. Dünya çapında 7D teknolojisi ve 3D ile hayvansız sirk yapan kuruluşlar olduğunu ifade eden Yağcı, hiçbir hayvanın hapsedilmesine gerek olmadan, insanlara doğa ve hayvan sevgisinin aşılanabileceğini dile getirdi.

“Mavi balinayı akvaryuma getiremezsiniz ama 7D görüntüsüyle kocaman bir akvaryuma taşıyabilirsiniz. Çocuklar da sevgi ve mülkiyeti karıştırdıkları bir anlayışı bu sayede geleceğe taşımaz” diyen Yağcı, içince canlı hayvan olmayan hayvanat bahçesi ya da parkların yapılabileceğini ve bu teknoloji pahalı olsa da, ana akıma dönüşüp gereken desteği bulabileceğini söyledi. Bir teknoloji firmasının da yunus parkları için yapay yunus geliştirdiklerini kaydeden Yağcı, birey olarak var olan sömürüyü reddetmenin ve tepki göstermenin elzem olduğuna işaret ederek, “Bir kulübe, otele ya da AVM’ye gidip hayvan gördüğümüzde bunu duyurabilir ve esaret karşıtı bir boykot çağrısı yapabiliriz. Dünyada ve Türkiye’de balık türlerini koruma altına alan yasalar çıkarmalıyız” dedi. 

“Petshoplardaki hayvan satışına karşı olmak en önemli mesele” 

Balık türlerinin ve deniz ekosisteminin korunmasında devlet politikalarının çok önemli olduğunu ancak bunların insan merkezli olduğunu belirten Yağcı, balık haklarının sadece Türkiye ya da yerelin sorunu olmadığını, balıkçıların av sırasında kaplumbağadan foka kadar pek çok canlıyı da öldürdüğünü ve ekosistemin artık bunu kaldıramayacak hâle geldiğini dile getirdi.

“Denizlerdeki Komplo” (Seaspiracy) isimli belgeselin, pazarlama ve reklam stratejileriyle gizlenen balıkçılık endüstrisindeki doğa ve insan hakkı ihlallerini gizli kamera ve tanıklarla göz önüne serdiğini belirten Yağcı, söz konusu belgeseli de tüm doğa ve hayvan hakkı savunucularının izlemesini gerektiğini söyledi. Yağcı, bu konuya ilgi duyanların vegan grupları takip ederek, irtibat kurabileceklerini ve balıklara adanmış sanat etkinlikleri yapılabileceğini tavsiye ederek, üniversiteli aktivistlerin de okullarında bu konulara ilişkin sunumlar yapabileceklerini ve hak ihlallerine karşı kurumlara tepki gösterilmesi gerektiğini ifade etti.

Hayvanları mal ve hizmet olarak görmenin temel sorun olduğuna vurgu yapan Öykü Yağcı, “Petshoplardaki hayvan satışına karşı olmak en önemli mesele… Onların varlığıyla çocukların empati duygularını da öldürüyoruz, hayvanlara duyduğu sevgiyi de dönüştürüyoruz. Dünyanın daha iyi olmasını istiyorsak, onların yaşam alanlarını korumak zorundayız diye düşünüyorum” dedi.