Yunuslara Özgürlük Platformu

Biz kimiz?

Yunuslara Özgürlük Platformu, yabani hayvanlar ve deniz memelileri ağırlıklı olmak üzere Türkiye’de hayvan sömürü sistemlerinin sonlandırılması için savunuculuk faaliyetleri yürüten bağımsız bir hayvan hakları oluşumudur.

2010 yılından bu yana Türkiye’de üç yunus parkının kapatılmasını sağlayan, ikisinin açılmasını önleyen ve farklı sektörlerden pek çok şirketin esaret endüstrisine verdiği desteği geri çekmesini sağlayan Yunuslara Özgürlük Platformu olarak, hayvan esareti sorununu ilk kez 2014’te Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemine taşıdık. 2019’da ise 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikler dahilinde en temel meselelerden biri haline getirerek, Türkiye’de yeni yunus parklarının açılmasına ve yeni deniz memelisi ithalatına yasak getirilmesini sağladık.

Mevcut hayvan hapishanelerinin kapatılması, hayvanların rehabilite edilerek doğal yaşam ortamlarına kavuşması ve doğaya dönemeyecek olanların insan sömürüsünden uzak bir şekilde korumalı deniz ortamında bakıma alınması yönündeki çağrılarımız ve çabalarımız ise, ticari çıkarlar sebebiyle hükümet ve bürokrasi tarafından engellendi.   

Hayvanlara yönelik her türlü sömürü biçiminin son bulması için esaret, avcılık ve hayvancılık endüstrileri başta olmak üzere yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşları ve hayvan hakları akvitistleriyle dayanışma halinde çalışarak toplumsal farkındalığı artırmaya, tür ayırt etmeksizin mevzuat değişikliğini gerçekleştirmek amacıyla kampanya, eylem ve lobicilik faaliyetlerine devam ediyoruz.

İlkelerimiz

Tüm canlıların özgürlüğü için yaşamı savunanlar olarak, hayvanların haklarının doğal ve devredilemez olduğu gerçeğinden hareketle, duyarlı ve hissedebilir varlıkları sömüren ve meta haline getiren türcü sistemleri ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz. Tüm esaret ve sömürü biçimlerine karşı kararlılıkla duruyor, hayvanların insan kullanımı için kaynak değil, özgürlük, onur ve saygı hak eden bireyler olduğunu savunuyoruz.

Hayvanların tanınması ve saygı gösterilmesi gereken doğuştan gelen haklara sahip olduğunu biliyoruz. Bu en temelde, zarar görmeden, sömürülmeden ve tutsak edilmeden özgür bir şekilde yaşama hakkını içeriyor. Hayvanları mülkiyet veya meta olarak gören herhangi bir çerçeveyi reddediyoruz. Etik değerlere dayalı politika ve uygulamaları gözetirken, hayvan sömürüsüyle ilgili faydacı, fırsatçı, insanmerkezci ve çağdışı norm ve inanışları sorgulayan bilgi ve çalışmaları yaygınlaştırmayı taahhüt ediyor, toplumsal farkındalığı artırmak için çabalıyoruz.

Yunus parkları, tematik akvaryumlar ve hayvanlı sirklerden deney laboratuvarları, avcılık ve et, süt, yumurta üretim çiftliklerine kadar, hayvanları sömüren ve kâr için kullanan tüm uygulamalara koşulsuz karşı çıkıyoruz. Bu uygulamaların adil bir dünya düzeninde yeri olmadığını biliyor ve hayvanların en temel haklarını görmezden gelerek onları acı, korku, stres, hastalık, mutsuzluk ve yalnızlık içinde bir doğum, yaşam ve ölüm kısırdöngüsüne hapsettiğine şahit oluyoruz. Alışkanlık, ihtiyaç veya damak zevki diyerek görmezden geldiğimiz yıkıcı gerçeklerin gerek birey bazında, gerekse kitlesel anlamda hem yaban hayattaki hem de esaret altındaki hayvanların yaşantılarını, doğayı, iklimi ve içinde yaşadığımız gezegeni zincirleme bir etkiyle nasıl tahrip ettiğini anlıyoruz. Bu nedenle vegan bir yaşam tarzını benimsemeyi kolektif bir yükümlülük olarak görüyoruz. Vegan felsefeyi ve bitki bazlı beslenmeyi savunarak çalışmalarımızda adımlarımızı değerlerimizle uyumlu hale getirmenin önemine dikkat çekiyor, her canlının onurunu gözeten bir söylem ve eylem birliğini teşvik ediyoruz.

Sömürü sistemleri içinde “insancıl” (humane) muameleye öncelik veren ve bu tutumu yücelten “refah” odaklı yaklaşımları benimsemiyoruz. Gerçek ilerlemenin, sömürüyü devam ettirirken bu süreçte acıyı yalnızca azaltmayı hedefleyen ve vicdan yükünü hafifletmeyi sağlayan refah modelleri ve önlemleriyle sağlanamayacağı görüşündeyiz. Kısa, orta ve uzun vadedeki köklü değişimleri hayata geçirebilmek için emeğimizi ve zamanımızı refahı artırmak ve standartları iyileştirmek için değil, hak temelli bir özgürlük anlayışının geniş kesimlerce özümsenmesi ve hayata geçirilmesi için çabalamaya ayırıyoruz.

Sistematik sömürü, şiddet ve adaletsizlik düzeni karşısında tüm canlıların haklarına olan sarsılmaz bağlılığımızı yineliyoruz. 2010’dan bu yana tür ayırt etmeksizin hayvanlar için eşzamanlı olarak farklı platformlarda, yerelde ve uluslararası düzeyde yürüttüğümüz kapsamlı mücadele ve çeşitli hak örgütleriyle sürdürdüğümüz uzun soluklu dayanışma, zaman içinde alanda deneyimlediklerimiz ve öğrendiklerimiz ışığında dönem dönem biçim, yöntem ve araç olarak farklılaşsa da, hayvanlar için irademiz her daim güçlü, direnişimiz baki, azmimiz diri.

Çıkış ve varış noktamız

Deniz memelilerinin esareti, 2000’li yılların ortalarından itibaren Türkiye’de gittikçe büyüyen, ancak engellenmesi için herhangi bir sistemli ve kapsamlı mücadele yürütülmeyen bir alandı. Yunus parkları ve tematik akvaryumlardaki hayvan sömürüsüne dair gerçeklerin dünya çapında The Cove ve Earthlings gibi belgeseller ile açığa çıkması ve Türkiye’deki hayvan hapishanelerinden aldığımız ihbarlar, bizi 2010 yılında Yunuslara Özgürlük Platformu’nu kurmaya itti.

Ticari amaçlarla işletilen yunus gösteri ve sözde terapi merkezlerinde insan menfaati için tutsak edilen hayvanların maruz bırakıldığı fiziksel ve psikolojik tahribata dair etik, hukuki ve bilimsel düzeyde Türkçe kaynakların eksik olması, gerek esaret endüstrisi, gerekse bu tesisleri denetlemek ve hayvanları koruma altına almakla yükümlü kamu kurumları düzeyinde herhangi bir baskı mekanizması olmaması sebebiyle, eylemlerden imza kampanyalarına, bürokratik görüşmelerden farkındalık çalışmalarına kadar eşzamanlı olarak farklı platformlarda mücadelemize başladık.

2010 yılında Sealanya adlı yunus gösteri merkezinde dört yunusun art arda ölümü, Fethiye Hisarönü’ndeki yunus parkında tutsak edilen yunusların travmatik görüntüleri ve İstanbul Dolphinarium’da gösterilere zorlanan yaralı mors çıkış noktamız oldu. Çocuklara “hayvan sevgisi”, “doğa koruma anlayışı”, “deniz memelisi eğitimi” veya “sosyal sorumluluk” maskesi altında empatiden yoksun, çağdışı bir eğlence anlayışı aşılanması, nöroçeşitli / nörotipik bireylerin ve ailelerinin “yunusla terapi” adı altındaki kâr amaçlı faaliyetlerle, “sağlamcı” bir yaklaşımla sömürülmesi, bu alandaki hak ihlallerinin çok daha geniş bir çerçevede irdelenmesi ve toplumsal direnişle karşılaşması gerektiğini anlamamızı sağladı.

Kitlesel mücadelemizle basına yansıyan ve toplumsal muhalefeti büyüten bu vakaların arkasında hayvanlara karşı işlenen, fakat cezasız kalan daha büyük suçlar ve etik ihlaller olması sebebiyle, mücadeleyi bırakmadan yerelden ulusal ve uluslararası seviyeye taşıyacak şekilde farkındalığı büyüttük.

“Havuzlardan Okyanuslara: Yunuslara Özgürlük” sloganıyla çıktığımız bu yolda, zaman içinde edindiğimiz her yeni bilgiyle gelişmeye ve dönüşmeye devam ederken, yalnızca deniz memelilerinin değil, tüm hayvanların özgürce yaşama hakkının sağlanması için özgürlük mücadelemizi farklı yöntemlerle sürdürmeye devam edeceğiz.

Yunuslara Özgürlük Platformu