Japonya’da her yıl gerçekleşen yunus avı sezonu sona erdi. Bu yılki katliamın faturası: Taiji Koyu’na sürülen 1450 yunustan 834’ü öldürüldü, 457’si travmalarıyla okyanusa bırakıldı, 158’i de yunus parklarına satıldı.
Dünyanın değişik yerlerinde her yıl kitlesel deniz memelisi katliamları yaşanıyor. Bunların en trajik olanı ise Japonya’nın Taiji Koyu’nda gerçekleşiyor. ‘Koy’ adındaki belgesele de konu olan Japonya’daki en büyük katliamın yapıldığı Taiji Koyu’na sürülen ve orada öldürülen yunus sayısı bu yıl 834.
Türkiye ’de çalışmalarını yürüten Yunuslara Özgürlük Platformu’ndan Öykü Yağcı’nın Cetabase verileri doğrultusunda verdiği bilgiye göre, bu yıl 1 Eylül 2013’ten 20 Şubat 2014’e kadar 1450 yunus Taiji Koyu’na sürüldü. Altı farklı türden yunusun insanlık dışı yöntemlerle sıkıştırıldığı koyda, 834 yunus aile bireylerinin çığlıkları arasında etleri için katledildi. 457’si ağır fiziksel ve psikolojik travmalı bir halde okyanusa geri bırakıldı ve 158’i de binlerce dolara yunus parklarına satılmak üzere canlı yakalandı.
Japonya’da da faaliyetlerini sürdüren Sea Shepherd Cove Guardians’ın yayımladığı verilere göre yakalanan bir yunusun ‘aqua park’lara (deniz parklarına) satış fiyatı yaklaşık 32 bin Amerikan doları. Eğitimli bir yunusun değeri ise çok daha fazla. Ayrıca bu yıl ilk kez canlı yakalanan yunuslar arasında görülen, doğada çok nadir bulunan, sembolik olarak Angel (melek) adı verilen yavru bir albino afalina da, yalnızca fiziksel görünümü diğerlerinden farklı olduğu için, muhtaç olduğu annesi öldürüldükten sonra yerli turistlere ‘yıldız’ olarak sunulmak için Taiji Akvaryumu’na hapsedildi.
‘Yunuslar mal değil birey olmalı’
Katliam sezonu için Japon balıkçıların sahip olduğu belirli bir kota olmasına karşın, Earth Island’dan Mark J. Palmer’ın dile getirdiği üzere bu, şişirilmiş bir kota. Radikal’e bu konuyla ilgili detaylı bilgi veren Palmer, şunları anlattı: “Bu sene Taiji’deki 2014 kotası 2189. Fakat geçen sene binden daha az yunus öldürülmüştü. Yunus avcıları kotayı dolduracak kadar yunus bulamıyor bile.”
Konuyla ilgili Radikal’e bilgi veren, Dolphin Project’ten Laura Bridgeman’a göre bu katliamı yasalar da destekliyor: “Taiji’de yunuslar koya sıkıştırıldıkları andan itibaren Taiji Balıkçılar Derneği’nin malı haline geliyor. Dolayısıyla balıkçıların yunusları parklara satması ya da vahşice öldürmesi de yasallaşıyor. Oysaki yunuslar insan olmayan bireyler olarak sayılsaydı hükümet tarafından korunması ve onlara yaşam haklarının verilmesi gerekirdi. Şu an böyle bir hak yok”.
Taiji’deki katliamların bu kadar ön plana çıkmasının sebebi, 2010’da ‘Flipper’ın eski eğitmeni aktivist Richard O’Barry’nin devreye girmesiyle hazırlanan ve Oscar kazanan, ‘The Cove (Koy)’ belgeseli. Aynı yıl Antalya’daki Seaalanya Yunus Parkı’nda dört yunusun ölmesi de yunus katliamına ve yunus parklarındaki insanlık dışı ticarete yönelik hassasiyeti arttırdı.
‘Terapi büyük bir aldatmaca’
Yunus avının tek kötü yanı katliamla gelen ölüm değil. Yüzlerce yunus ve deniz memelisi (beyazbalinalar, morslar, kürklüfoklar, denizaslanları) Taiji dışında farklı yerlerde ve dönemlerde avlanıp, dünyanın dört bir yanında insanların eğlenceleri için ‘aqua park’larda esir tutuluyor. Deniz memelilerinin binlerce dolar karşılığında yunus gösteri merkezlerine satıldığını söyleyen Yağcı’nın verdiği bilgilere göre, hayvan hakları başta olmak üzere, etiğe, uluslararası sözleşmelere ve Hayvanları Koruma Kanunu’na aykırı olarak, bu hayvanların gösteriler ve etkileşimler sırasında insanlara zarar vermemeleri için bazı kısımları yerlerinden sökülüyor (morsların dişleri ve vatozların kuyruk dikenleri gibi). Doğal yaşamlarından koparılan bu hayvanlar, kendi içgüdülerini kaybedip doğalarına aykırı hareket edebiliyorlar. Örneğin, saatte 45 km hıza ulaşabilen, günde 50-60 km yüzmesi gereken, yüzlerce metre derine dalabilen ve sürüler halinde gezen yunusların esareti, ufacık havuzlarda betonlara çarpan kendi sesleri, insan ve müzik sesleri arasında çıldırmaya varabiliyor, insanların ve hayvanların yaralanmasına sebep olabiliyor.
Uzmanlara ve doktorlara göre yunus terapisinin büyük bir aldatmaca olduğunu anlatan Yağcı, bunun hem insanlar hem de hayvanlar için bir sömürü olduğunu söyleyerek şunları ekliyor: “Tüketim çılgınlığında sıra denizlerin özgür canlılarına, çocukların içindeki merak ve heyecana kadar geldi. Bu tesislerde ‘deniz memelilerini tanıtıyoruz’ kandırmacasına alet edilen çocuklar, empati yoksunu bir deneyim ile doğada bile vakit geçirmeden gerçek doğa ve hayvan sevgisinden uzaklaştırılıyorlar. Tüm bunları biliyorken sessiz kalıyorsak, suça ortak oluyoruz demektir”. Mark J. Palmer da bu katliamların ve bu tür esaretlerin son bulması için alternatif çözümler üretmekten geri kalmıyor: “Japonya’daki balıkçıların para kazanma hırsı uğruna sürdürdükleri bu acımasız sürek avına son verip hayvanlara zarar vermeyecek şekilde yunus gözlem turları düzenleyerek hayatlarını idame ettirebileceklerini düşünüyoruz”.