Son yıllarda yaygınlaşan ve adeta umut tacirliğine dönüşen bir kandırmacayı sık sık duyar olduk: Yunus terapisi! Özellikle otizmli çocuklarda bu terapinin işe yaradığını iddia eden ve yunus esaretini meşru hale getirmeye çalışan zihniyet, çaresizlikten sayısız yönteme başvuran ailelerin umutlarını sömürüyor.
İnsanlardan sonra en zeki canlı kabul edilen yunusları tutsak eden bu zihniyetin gerçek yüzünü, davranış analisti Prof. Dr. Binyamin Birkan’la konuştuk.
Tohum Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı Eğitim Direktörlüğü ve Okul Müdürlüğü görevlerini yürüten Birkan, 2006’da Türkiye’de ilk kez uygulamalı davranış analizine dayalı eğitim veren Tohum Otizm Vakfı Özel Eğitim Okulu’nun kurucusu. Otizm ve yunus terapisi hakkındaki sorularımızı cevaplayan Birkan’ın söyledikleri, bilimin ve vicdanın göz ardı edildiği günümüzde, altın değerinde…
Röportaj: Gökçe Gökçeer
Sayın Birkan, sohbetimize öncelikle otizmin ne olduğunu anlatarak başlayalım izninizle. Otizm nedir, otizmli çocuklar diğer çocuklardan nasıl ayrılır?
Otizm, doğuştan gelen ve belirtileri yaşamın ilk üç yılında kendini gösteren bir gelişimsel yetersizlik ve nörolojik bozukluktur. Otizmli çocukların dış görünümleri diğer çocuklardan farklı değildir, davranışları farklıdır.
Otizmli çocuklar iki temel alanda yetersizlik gösterir. Bunlardan ilki, sosyal iletişim ve sosyal etkileşimde yetersizliktir. Genelde göz kontağı kuramazlar. İsmini seslendiğinizde tepki vermezler, duymuyormuş gibi davranabilirler. Jestleri anlama ve kullanmada yetersizlikleri vardır. Konuşmaya çok geç başlar ya da hiç başlamayabilir. Sosyal bağlamlara uygun davranma, hayali oyun oynama, arkadaş edinme gibi ilişki kurma, sürdürme ve ilişkiyi anlama becerilerinde de zorlanırlar. İkincisi ise takıntılı davranışlar ve sınırlı ilgi alanlarıdır. Tekrarlanan ya da takıntılı motor davranışlar, aynılık üzerinde ısrar etme, rutinlere aşırı bağlılık, yoğunluğu açısından anormal denilebilecek derecede takıntılı ve sabit ilgilere sahip olma, belli ses, doku ya da koku gibi duyusal uyaranlara karşı aşırı tepkili olma ya da tepkisiz kalma otizmli çocukları diğer çocuklardan ayıran davranış özellikleri arasında sayılabilir.
Bu özelliklerle birlikte birçok çocukta huysuzlanmaya, saldırgan davranışlara, beslenme ve uyku sorunlarına sıklıkla rastlanır. Uygun özel eğitim ve terapi hizmetleri sağlanamadığında bu sorunlar giderek ağırlaşır. Gerekli hizmetler sağlandığında ise çocukların pek çoğu topluma kazandırılabilir.
Otizmin nedeni tam olarak bilinmiyor. Ancak yine de bu konuda bazı bulgular var. Bunlardan kısaca bahseder misiniz?
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de kaç çocuktan birinin otizmden etkilendiği bilinmemektedir. Ancak, son yıllarda gelişmiş ülkelerde yürütülen kapsamlı yaygınlık çalışmaları, 88 çocuktan birini (her 54 erkek çocuktan birini ve 252 kız çocuğundan birini) etkilediği kabul edilmektedir. Otizmin erkek çocuklardaki yaygınlığı kız çocuklara göre dört kat daha fazladır. Bu orana göre çocuklarda rastlanan en yaygın nörolojik bozukluktur. Genetik temelleri olduğu yönünde güçlü bulgular var ancak sorumlu olan gen mekanizma henüz anlaşılamamıştır. Ayrıca, genetiğin yanı sıra bazı çevresel tetikleyicilerden de kuşkulanılmaktadır.
“Uygulamalı davranış analizi bilimine dayalı yoğun erken eğitim, özellikle de 5 yaşından önce alınan yoğun eğitim, otizmli çocukların gelişimi için çok önemlidir.”
Otizm tedavi edilebilen bir hastalık mı?
Bugün sahip olunan bilgilerle, otizmin ilaçla tedavisi mümkün değildir. Ancak, belirtileri erken yaşta yoğun davranışsal terapilerle azaltılabilir, yeni beceriler kazandırılarak davranış sorunları ortadan kaldırılabilir. Otizmin tedavisi konusunda yapılan birçok çalışmanın sonucunda en iyi tedavinin erken yaşta verilen eğitim (terapi) olduğu anlaşılmıştır. Doktorların yazdığı ilaçlar da dahil olmak üzere diğer tüm yöntemler çocuğun eğitimini desteklemek için kullanılır. Bu nedenle, hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, bunun yanında erken, yoğun ve sürekli özel eğitim şarttır.
Peki bu tedavi sürecinde hangi yöntemler uygulanmalı?
Erken yaşlar özellikle yaşamın ilk beş yılı, beynin en hızlı gelişim gösterdiği dönemdir. Dolayısıyla ‘uygulamalı davranış analizi’ bilimine dayalı yoğun erken eğitim, özellikle de 5 yaşından önce alınan yoğun eğitim, otizmli çocukların gelişimi için çok önemlidir. Bu özellikleri karşılayan çocukların yarısına yakınının sosyal ilişkilerinin geliştiği, iletişim becerilerinin arttığı ve tekrarlayıcı davranışlarının ise azaldığı bilinmektedir. Ayrıca eğitimlerini diğer çocuklarla birlikte örgün eğitim sistemi içinde sürdürebildiği görülmektedir.
Eğitimin yoğun ve kesintisiz olması çok önemlidir. Ailelerin de eğitime katılması şarttır. Aileler, öğretmenler ve uzmanlar tarafından çocuğa öğretilen becerileri evde de öğretmeye devam etmeli ve bu konuda eğitime destek vermelidir. Ülkemizde de yürütülen pek çok araştırmada anne-baba ve kardeş, kuzen gibi diğer aile üyelerine otizmli çocuklarına nasıl öğretim sunacakları öğretildiğinde başarıyla öğretim sunabildikleri ve çocuklarına pek çok beceriyi kazandırabildikleri belirlenmiştir.
Ne yazık ki sadece Türkiye’de değil dünyada yunus terapisi adı altında bir olgu geliştirildi. Hiçbir bilimsel veriye dayanmayan bu terapilerin, özellikle otizmli çocuklar üzerinde olumlu etkileri olduğu söyleniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Yunus terapisi; çocukları cinci, üfürükçü hocaya götürmekten farksız, çağdışı bir kandırmacadır. Hiçbir bilimsel temeli yoktur. Hem dünyada hem Türkiye’de bilim adamları tarafından şiddetle karşı çıkılan bir sözde tedavi şeklinin, otistik bulgular üzerinde hiçbir olumlu etkisi bulunmamaktadır.
Üstelik ülkemizde bilimin ışığında gerekli eğitim imkanlarına ulaşamayan otizmli çocukların sorunlarını gündeme taşımak yerine, onları binlerce euro’luk sözde bir tedavi biçimine yönlendirmeyi bir kez daha düşünmemiz gerekiyor.
Yani yunus terapisinin otizmde belgelenmiş, bilimsel bir tedavi yöntemi olmadığını söyleyebiliriz, değil mi?
Son yıllarda yayınlanmış çalışmalar incelenerek yunus terapisinin metodolojik durumuna ilişkin bir güncelleme yapılmıştır. Yapılan çalışmaların metodolojik olarak kusurlu olduğu ve gerek dahili, gerekse yapısal geçerlilik olarak birçok yönden tehlikeler içerdiği keşfedilmiştir.
İlk incelemelerin ardından geçen süre içinde yunus terapisinin geçerli bir tedavi olduğunu veya ruh halinde kısa süreli iyileşmelerden fazlasını yapabildiğini gösteren hiçbir kanıt bulunamamıştır. Ayrıca terapi adı altında yürütülen bu çalışmaların çocuklar açısından enfeksiyon ve kaza riski taşıdığı da bilinmektedir.
Tüm bu bilgiler ışığında, tutsak edilen yunuslar üzerinden para kazanma girişimlerinin bilim çevreleri tarafından savunulması mümkün değildir.
Bazı ailelere umut ışığı olan bu tip terapi iddialarını ortaya atanlar, aslında bir nevi umut tacirliği yapıyor. Bunların önüne sizce nasıl geçilebilir?
Konuyla ilgili çalışmalar yapan vakıf ve derneklerin ‘Farkındalık’ adı altında çok önemli çalışmaları var. Örneğin biz Tohum Otizm Vakfı olarak bu konuda birçok çalışma yaptık. Çeşitli bilim çevreleriyle birlikte aileleri ve alanda çalışan personeli bilgilendirmek üzere eğitim kiti ve kitapçıklar çıkardık. Bu kitapçıklarda hizmet türleri bilimsel ve henüz bilimselliği kanıtlanmamış eğitim ve terapi yöntemleri hakkında bilgi veriyoruz, oldukça kapsamlı ve güncel kitaplar.
Bize telefonla ulaştıkları takdirde Türkiye’nin her yerine bu kitapçıkları kargo ücreti dahi almadan ulaştırıyoruz.
Aileler çok dikkatli olmalılar, sonu ölüme varabilecek bilimsel olamayan tehlikeli tedavi yöntemlerinden uzak durmalılar. Bir tedavi yöntemine karar vermeden önce mutlaka bir uzman veya ilgili bir kuruma danışmalılar.
O yunuslar gülümsemiyor, size öyle geliyor!
Bugün birçok araştırma, insanlardan sonra en zeki canlının yunuslar olduğunu kanıtlar nitelikte. Sadece zeka değil, bilinç ve farkındalık düzeyleri de onları diğer canlılardan farklı kılıyor. Son yıllarda Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde hızla çoğalan yunus parkları, büyük bir katliamın ortağı oldu. Bu katliamın ardındaki acı gerçekleri ise kimse görmek ve duymak istemedi.
Denizlerden yakalanan yunusların birçoğu yakalanma aşamasında ölüyor. Kalanlar ise tankerlerin içinde günlerce süren bir yolculuktan sonra havuzlara kapatılıyor. Her gün sürüler halinde kilometrelerce yüzmesi ve avlanması gereken yunuslar, dört duvar havuzda ölü balık yemek zorunda kalıyor ve ne yazık ki sonarlarını kapatarak kör oluyorlar. Aksi halde yüksek müzik yüzünden deliriyor, intihar ediyor ya da üzüntüden ölüyorlar! Zekaları, intihar eğilimini tetikliyor.
Bugün bir yunus parkında gösteri yapmaya zorlanan yunusları, birkaç ay sonra yeniden görmek imkansızdır. Çünkü kısa süre içinde çoğu ölmüş oluyor. Ama bunu anlamak, gösteriye gidenler için elbette çok zor. Çünkü herkes o yunusları aynı yunus sanıyor ve sorsanız, bütün yunuslar gülümsüyor.
Lütfen bu cinayete ve kandırmacaya ortak olmayın, çocuklarınızı Boğaz’ın serin sularında yüzen yunuslarla tanıştırın!
Yunusla terapi, yunus terapisi ve özel çocuklarla yüzme adları altında pazarlanan ve rant kapısı olarak kullanılan bu ticari faaliyet hakkında uzman görüşlerinin, bilirkişi raporlarının ve bilimsel makalelerin yer aldığı Yunusla Terapi sayfamızda daha fazla içerik bulabilirsiniz.