Türkiye yerel yönetimlerinin yakın tarihi; aşağıdaki örneklerde görebileceğiniz gibi, siyasi parti ayrımı olmaksızın, hayvan hakları konusunda, daha da özelinde yunus parkları, hayvanat bahçeleri, hayvanlı sirkler ve tematik akvaryumlarla mücadele konusunda kara lekelerle dolu.
Ne yazık ki 10 yıla yayılan bir süreçte, belediyeler nezdinde ve Yunuslara Özgürlük Platformu olarak odaklandığımız çerçevede bunun tek bir istisnası oldu. Dilerseniz onu yazının sonunda bir emsal olarak hep birlikte pamuklara saralım.
Bodrum, Muğla: 2019 yerel seçimlerinde bu kez Demokrat Parti’den Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Mehmet Kocadon, 2011’de “içkili lokanta” ruhsatını bizzat vererek Bodrum Güvercinlik’te aynı ruhsatla yunus parkı açılmasına neden olan ve o tarihten bu yana yunus gösteri merkezindeki yasal usulsüzlüklere ve hak ihlallerine dair başvurularımızı görmezden gelen bir kamu görevlisi. Kendisi aynı zamanda 20 Haziran 2014 tarihi için yazar Buket Uzuner ve Bodrumlu sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte aylar öncesinden aldığımız ve teyit ettiğimiz imza teslim randevumuza “hasta olduğu” gerekçesiyle gelmeyen, fakat aynı saatlerde arkadaşı Ali Şen’i ve Peksimet Köyü’nü ziyarete giden bir belediye başkanı. 2011 yılında Alman sivil toplum kuruluşlarına Bodrum’da yeniden yunus parkı açılmayacağının sözünü verdikten tam iki ay sonra yunus parkı için iş yeri açma ruhsatını imzalayan Kocadon, bölge sakinlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının tepkilerine kulak vermemiş, belediye başkanı olduğu Bodrum’un hayvan hakkı ihlalleriyle anılan bir ilçe olmayacağını tüm Türkiye’ye ve dünyaya gösterme fırsatını kaçırmıştır.
Ruhsatını verdiği yunus parkıyla ilgili yüzleşmekten çekinen ve parkın kapatılması için 2011’den bu yana tek bir olumlu adım atmayan Kocadon, Güvercinlik yunus parkındaki usulsüzlüklere göz yumduğunu dolaylı olarak tüm Türkiye’ye beyan etmiştir.
Tuzla, İstanbul: 2019 yerel seçimlerinde AKP’den tekrar aday gösterilen Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı, yıllardır süren mücadele sonunda 2014’te yunus gösteri merkezleri ve hayvanlı sirklerin kapatılmasını hep birlikte TBMM Çevre Komisyonu gündemine taşıdığımız bir dönemde, platformumuzun, sivil toplum kuruluşlarının ve Tuzla halkının tepkilerini hiçe saydı: Bayraktar İnşaat ve Via Properties tarafından yürütülen 350 milyon dolarlık Tuzla ViaPort Marina AVM projesinde hayvanat bahçesi ve tematik akvaryum planlarını devreye soktu. Tuzla’da meydana getirdiği ekolojik tahribatın ve tüm dengeleri bozacak büyük çaplı betonlaşmanın yanı sıra, hayvanların doğuştan sahip olduğu özgürce yaşam hakkını ellerinden alarak onları cansız birer sergi malzemesine dönüştüren bu projenin hayvanat bahçesi ve tematik akvaryum ayağı, Yazıcı’nın desteğiyle önce “ViaSea Temapark”, sonra da geçtiğimiz yıl “Aslan Park” adıyla hayata geçti. Gittikçe artan toplumsal farkındalığın etkisiyle Türkiye’de ve dünyada popülerliği gittikçe azalan bu zulüm merkezlerinin artık tamamıyla yasaklanması gerekirken Yazıcı, bölge halkının tüm tepkilerine rağmen, sermaye gruplarının rant odaklı projelerini dayatmaya devam etti.
Kent, doğa ve yaşam haklarına karşı çok sayıda suçu bir arada barındıran, hayvan tacirlerinden yana taraf olduğu açık olan ve sermaye gruplarının menfaatleri doğrultusunda şekillenen proje, barındırdığı etik ve hukuki sorunlar açısından bugün yine aday olan Yazıcı’nın imzasını taşıyor.
Kemer, Antalya: 2013’ün Ağustos ayında Moonlight (Ayışığı) Dolphinarium’da bir yunusun ölmesi ve ölümünün kamuoyundan gizlenmesi üzerine bir kez daha Kemer Belediyesi başta olmak üzere tüm yetkili kurumlarla irtibata geçtik. Burası, Kaş’taki yunus parkı kapatılınca oradaki iki yunusun gizlice taşındığı gösteri merkeziydi. Ölen yunus ise, dişlerinin tamamında tahribat görüldüğü fotoğraflarla kanıtlanan ve aşırı zayıf olduğu için Mayıs 2013’ten itibaren üç kez sağlık kontrolü yapılmasını talep ettiğimiz yunustu.
Başbakanlık başta olmak üzere ilgili kurumlara ilettiğimiz resmi koruma ve sağlık kontrolü başvurusu sonucunda deniz memelisi anatomisi hakkında bilgisi olmayan yerel veterinerlerce yunuslara “çıplak gözle muayene” yapıldığı ve yunusların “sağlıklı oldukları” belirtildi. Fakat yunuslar hakkında “sağlıklıdır” raporu verildikten yaklaşık iki ay sonra yunuslardan biri tesis içinde hayatını yitirdi. Yunusun ölümü üzerine yapılan suç duyuruları, hayatta olan yunusların koruma altına alınması ve tesisin kapatılması taleplerimiz ise sonuçsuz kaldı.
Tutsak bir hayvan daha, yerel yönetimler başta olmak üzere ilgili bakanlıkların duyarsızlığı ve ihmalkarlığı nedeniyle hayatını yitirip diğerleri gibi yalnızca bir istatistik olarak kayıtlara geçti. AKP’den bu yıl yeniden aday gösterilen Menderes Türel, Türkiye’nin en fazla yunus gösteri merkezi barındıran ve en büyük tematik akvaryumlarından birine ev sahipliği yapan Antalya’nın belediye başkanı olarak, 2011’den bu yana yaptığımız tüm başvurulara ve sınırları dahilindeki yunus parklarında gerçekleşen tüm ölümlere sessiz kaldı.
Eyüp, İstanbul: Alman deniz memelileri koruma örgütü Pro-Wal’un, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) ait olan Eyüp’teki İstanbul Dolphinarium yunus parkında gösteriye zorlanan Sarah adlı morsun açık yaralarını 2011’de belgelemesi ve bir çocuk tarafından tekmelendiğini görüntülemesi üzerine platformumuz harekete geçti ve yeni görsel kanıtlarla suç duyurusu yaptı. Yaralı morsun dişlerinin kesildiği ve engelli çocuklarla aynı havuzda yüzdürüldüğü tespit edildi. Aynı zamanda eğitimler için kullanılan kancalı sopalarla işkence edilmiş olabileceği ihtimalinin araştırılarak morsun koruma ve tedavi altına alınması, tesisin kapatılması istendi. Ancak kamuoyu tepkisinin yoğun olması nedeniyle Başbakanlık tarafından yürütüldüğü iddia edilen incelemeden tesise herhangi bir cezai müeyyide kararı çıkmadı.
Hayvan Hakları Federasyonu HAYTAP’IN zamanında kendisine “En Hayvansever Başkan” ödülünü verdiği (!) dönemin AKP’li İBB Başkanı Kadir Topbaş, belediye olarak sahibi oldukları ve Ruslara birkaç on yıllığına kiraladıkları yunus gösteri merkezinin açılışı sırasında, ağzında kırmızı bir topla hazırolda bekletilen yunuslarla alkışlar eşliğinde kameralara poz verirken görüntülenmişti.
Topbaş, ileriki yıllarda aynı zamanda İBB Başkanı olarak Tuzla’daki proje süresince Yazıcı’yı ve burada açılacak hayvan hapishanelerini destekler nitelikte basına demeçler vermişti.
Alanya, Antalya: 2010 yılında Sealanya Dolphin Park’ta tutsak edilen 11 yunustan dördü bir hafta içinde hayatını kaybetti. Bunun üzerine platformumuz tarafından Alanya Belediyesi ve Antalya Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere tüm yetkili kurumlardan soruşturma talep edildi. Antalya Tarım İl Müdürlüğü yunusların ölüm nedenini araştırırken, tesis yetkilileri art arda yaşanan yunus ölümlerinin kuvvetli fırtına ve sağanak yağışlardan kaynaklandığını vurguladı, bakanlık yetkilileri ise nekropsi sonucunda ilk belirtilerin kalp durması olduğuna değindi. Son gelen resmi raporda ise, yunusların “zakkum yaprağı yuttukları için” ölmüş olabilecekleri duyuruldu.
Hem Alanya içinden hem de Türkiye çapından yükselen tüm tepkilere, yasal başvurularımıza ve ilgili hukuki düzenlemelere rağmen Antalya ve Alanya yerel yönetimleri tesis hakkında hiçbir yasal işlem başlatmadı, tesise kilit vurulmadı.
Sealanya’nın sahipleri aynı zamanda Kuşadası’ndaki Adaland Yunus Gösteri Merkezi ile bağlantılı olarak hayvan esareti ve sömürüsü üzerinden para kazanmaya devam etti.
Edremit & Akçay, Balıkesir: Edremit’te 20 TL karşılığında ziyaretçileri vatoz ve köpekbalıklarıyla akvaryumda yüzdüren Akvaryum Kafe’ye karşı 2010 yılında suç duyuruları yaptık. Yüzme sırasında insana zarar vermemesi için vatozların iğnelerinin çekildiği, cam fanusta tutulan müren ve ıstakozların gün boyu güneşe maruz bırakıldığı, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre “doğada soyu tükenme tehlikesi yüksek” olarak uluslararası tanımlaması yapılan ve kırmızı listede yer alan Mustelus mustelus köpekbalıklarının doğal yaşam ortamlarından koparılarak, yine doğal yaşam ortamlarına uygun olmayan şartlarda barındırıldığı, ticari amaçlarla kullanıldığı ifşa edildi.
Ancak tesis ne Balıkesir, ne de Edremit Belediyesi tarafından herhangi bir cezai yaptırımla karşılaştı. Üstelik Akvaryum Kafe, tıpkı Bodrum’da olduğu gibi, Akçay Belediyesi tarafından verilmiş olan “çay bahçesi işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı” ile vatoz ve köpekbalıklarıyla pis bir akvaryum içinde yüzmek için müşterilerden bilet kesiyordu.
Maliyenin ve ilgili kurumların haberi olmasına rağmen, Akvaryum Kafe bu usulsüzlüğü ve hak ihlalini yıllarca nasıl sürdürdü dersiniz?
AOÇ, Ankara: 2011 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi, 2012 Yılı Ücret Tarifesi Hukuk ve Tarifeler Komisyonu aracılığıyla Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) Hayvanat Bahçesi’ndeki hayvanların yeni yıl satış fiyatlarını belirledi. Yeni tarifeye göre, barınak sorunu ve hayvan popülasyonunun artması gerekçeleriyle AOÇ’deki hayvanlara lüks araba veya ev fiyatına sahip olunabilecekti. Bu gelişme basında “ev fiyatına satılık zürafa” başlığıyla yer buldu. Zebradan kaplana kadar onlarca hayvan fiyat listeleriyle birlikte satışa sunulacaktı.
Bundan bir yıl önce de AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hayvanat bahçesine kutup ayısı getireceğini açıklamış ve artık doğada görüntülenmesi bile zor olan, nesli tükenmekte olan bir kutup bölgesi hayvanının kurak bozkırdaki olası tutsaklığını bir anda hayatımıza sokmuştu.
Türkiye’deki hayvanat bahçelerinde ziyaretçiler tarafından başlarına atılan taşlar nedeniyle ölen ve yaralanan timsahı, insanların attığı poşetleri yuttuğu için hayatını kaybeden zebrayı, İstanbul Florya’daki tematik akvaryumda flaşlar nedeniyle ölen yüzlerce balığı ve bu ölümlere karşı harekete geçmeyen yerel yönetimleri, Çevre, Orman ve Tarım Bakanlıklarını unutmayalım.
Merkez, Gaziantep: Geçtiğimiz yılın başında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi, Sudan Devlet Başkanı tarafından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hediye edilen dört yavru aslanı da kabul ederek ziyaretçilere sergileme amacıyla dört duvar arasına hapsetmişti.
AKP’den bu yıl bir kez daha aday gösterilen Belediye Başkanı Fatma Şahin’in turizm merkezi olarak lanse ettiği ve belediyeye ait olan hayvan hapishanesi, halihazırda 300 farklı türden 7 bin hayvanı tutsak ediyor ve dünyanın öbür ucu Uruguay’dan getirilen fokları “şarkı söyleyip oryantal oynayan foklar” şeklinde pazarlamaya devam ediyor.
Birçok belediyenin de aracı şirketleri devreye sokarak hayvanlı sirkleri ilçelerine davet ettiğini hatırlayıp artık zulüm ve esaretin, “eğlence”, “eğitim” ve “sosyal sorumluluk” maskesi altında pazarlanmasına ve normalleştirilmesine izin vermeyelim.
Tek olumlu örnek Kaş
Oysa dünyada yerel yönetimlerin olumlu adımlar attığına dair örnekler var. Örneğin, Güney Kore’deki bir yunus parkında tutsak edilen Chunsam ve Sampal adlı iki yunusun özgürlüğüne kavuşmasını sağlayan başrol oyuncularından biri Kore Yüksek Mahkemesi ile birlikte Seul Belediye Başkanı Park Wan Soon’du. Denize geri dönmeden yunusları rehabilite eden aktivist ve deniz memelisi uzmanı Ric O’Barry, “Belediye başkanı, tutsak yunusların yeniden özgürlüğüne kavuşmasına önayak oldu ve bu ideali gerçekleştirmek için gereken bütçeye onay verdi,” demişti.
Türkiye’de ise belediyeler nezdinde bunun tek örneği Kaş oldu. Suç duyurularından ilköğretim okullarında seminerlere, STK toplantılarından kamuoyu bilgilendirme buluşmalarına kadar farklı süreçlerle desteklenen ve üç yıla yayılan uzun soluklu bir mücadele sonunda, yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte 2013 yılında Kaş’taki yunus parkının kapatılmasını sağladık.
Dönemin Kaş Belediye Başkanı Abdullah Gültekin, Kaş sakinlerinin ve hayvan hakları aktivistlerinin defalarca sunduğu belgeleri nihayet göz önünde bulundurarak 2013’te yunus parkının ruhsatını iptal etti; tesisin sonraki ruhsat başvurularını da üst üste reddetti.
Kaş’taki yerel mücadelenin kısa süreli olmaması, sürecin en başından beri takip edilmesi ve zaman içinde ulusal ve uluslararası boyuta taşınması sonucunda oluşan kapsamlı kamuoyu baskısı sayesinde, Kaş’ta bir emsal yaşandı. Fakat bu süreç ne yazık ki Türkiye’de yunus parkı barındıran diğer şehirlere ve belediye başkanlarına örnek teşkil etmedi.
Sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak görevleri arasında yer alan belediye başkanları tüzel kişiliğin temsilcisidir; yereldeki tepkilere ve çağrılara kulak vermek ve hak ihlalleri, usulsüzlükler karşısında gerekeni yapmakla yükümlüdür.
Oysa Türkiye’deki yerel yönetimlerin çoğu, insan menfaatleri uğruna hayvan haklarını yok sayan ve hayata geçmeden önce demokratik bir zeminde tartışmaya açılmayan projeleri hayata geçirmekle meşgul.
Bu nedenle hayvan hakları aktivistleri, hukukçular, meslek odaları, yerel örgütlenmeler ve tüm yaşam savunucuları ile birlikte, 2019 seçimlerinde doğanın talan edilmesine göz yummayan, hayvanların özgürce yaşama haklarını savunan ve vatandaşların demokratik haklarına saygı duyan yerel yönetimlere kavuşmak dileğiyle…
Biz aksini yapan adaylara oy vermeyeceğiz. Ya siz?
Yunuslara Özgürlük Platformu, Mart 2019