Havuzlardan okyanuslara, yunuslara özgürlük…

Lütfen yunus parklarına gitmeyin!

Çünkü “yunus terapi” kisvesi ardına saklanarak bu canlılar üzerinden ticari kazanç sağlayan kuruluşların sayısı ve dolayısıyla tutsak yunusların sayısı da her geçen gün artmaktadır.

Doğal yaşam ortamlarına tamamıyla aykırı koşullar altında tutsak edilen yunuslar ironik bir şekilde, kendilerini denizlerde benzersiz kılan özellikleri yüzünden sağlığını yitirmekte, yaşam süreleri kısalmakta ve sıkça da ortalama yaşam sürelerinden çok daha kısa sürelerde ölmektedirler.

Oysa, Bern Sözleşmesi koşullarınca yunusların dahil olduğu gösteriler ve genelde bu hayvanlardan her türlü ticari amaçlı yararlanılması, tutsak edilmesi ve ticareti kesinlikle yasaktır. Bu yasağın hiçbir istisnası yoktur. Türkiye Bern Sözleşmesi’ne imza atmış bir ülke olarak, bu hayvanları gösteri amacıyla kullanan tüm ticari firmaların bu faaliyetlerine son vermek ve/veya bu firmaları kapatmak, koruma altında olması gereken bu hayvanları, gerekli tedavilerinden sonra, doğal ortamlarına geri bırakmak zorundadır.

Rehabilitasyon kisvesi ile ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından çalışma koşulları yaratılan bu işletmelerin ticari faaliyetleri denetlenmeli ve faaliyetlerinin gerçek içeriği tespit edilmelidir. Görülecektir ki, tamamen ticari faaliyette bulunmaları söz konusudur ve bu durum kısaca Bern Sözleşmesi adıyla anılan, Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi’ne aykırıdır.

Lütfen yunus parklarına gitmeyin!

Çünkü Türkiye’deki 12 yunus parkının tamamında, yunusların birer sirk hayvanı gibi açlıkla terbiye edilerek gösteri yapması yetmiyormuş gibi,  “yunus terapisi” adı altında hiçbir bilimsel temele dayanmayan umut tacirliği yapılmaktadır. Şu an bu tesislerin tamamında, özellikle de engelli çocukların ailelerinin paraları ve umutları sömürülmektedir.

T.C. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda sergilemekte olduğu “ilgisiz ve duyarsız” tavrı kınıyor, en azından “tüm kamuoyuna açık bir sağıltma iddiası” söz konusu olduğundan kendilerini göreve çağırıyoruz.

T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı’nı en azından adında geçen “çevre” tanımı itibarı ile doğal yaşama saygı perspektifinden de olsa konuya müdahil olmaya davet ediyoruz. Burada işlenen suç aynı zamanda bir “çevre” suçudur. Deniz ekosistemi açısından yunusların ve diğer memelilerin önemini uzun uzadıya anlatmaya bile gerek yoktur.

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı derhal söz konusu işletmelerin mevcudiyetini olanak tanıyan uygulamalardan vazgeçmeli ve Bern Sözleşmesi’nin gereklerinin yerine getirilmesini sağlamalıdır. Bakanlık tarafından 2010 yılı için Konvansiyon’a gönderilen raporda yer alan 1086 hastanın rehabilite edildiğine dair bilginin ayrıntılarını açıklamalıdır. Aydın ve Muğla’da yer alan üç kurumun verilerinin hangi kriterlere göre değerlendirildiği, rehabilitasyon gerekliliği ve sonuçlarının bilimsel olarak açıklanması söz konusu işletmelerin “rehabilitasyon merkezi” oldukları yönündeki iddialarını somutlaştırmaları adına büyük önem taşımaktadır.

Ayrıca, 1086 adet rehabilitasyon gören hastanın toplam ziyaretçi sayısı içerisindeki oranı bu işletmelerin faaliyetlerin içeriğini direkt olarak gözler önüne serecektir. Ki aslında bu işletmelerin fiyat listelerinden, reklamlarına ticari birer faaliyet bulundukları aşikardır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) derhal İstanbul Dolphinarium’la ilişiğini kesmeli ve İstanbulluları temsil eden yerel yönetim olarak hukukun gereklerinin yerine getirilmesinde doğru rolü oynamalıdır.

Tüm Türkiye kamuoyundan dileğimiz de şudur:

Lütfen yunus parklarına gitmeyin!

Bu kirli düzene alet olmayın, bu düzeni beslemeyin, bu merkezlere gitmeyin, gidenleri uyarın. Unutmayın, aldığınız her bir bilet bu yasadışı ve doğal yaşam karşıtı işletmelerin güçlenmesine katkıda bulunacak ve “hukuksuzluğun” kabul görmesine olanak sağlayacaktır.